Bir hayalin izinde

_”Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.”

Mustafa Kemal Atatürk

          Bu yazıyı; son kez 1930’un 21 Aralık’ında Cumhurbaşkanı olarak Edirne’ye gelen Mustafa Kemal Atatürk’ün bugün; 21 Aralık 2020′ de bu şehri tekrar ziyaret ettiğinin hayaliyle kaleme alıyorum.

          Şehre, doğu girişinde gözleri Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camii’nin siluetini ararken solda uzun bir yapı selamlıyor.

         Olin Kavşağı’na geldiğinde; yağlı güreşe tutuşmuş pehlivanlar birbirinden ayrılıp saygıyla öne eğiliyorlar.

         Şehir içine uzanan iki yönlü asfalt yolda ilerlerken; refüjden geçen, kırmızı ışıkta beklemeyen yayalara, sabırsız sürücülerin birbirine yaptığı el kol hareketlerine gözleri takılıyor.

         Anılarında; minarelerinin âlemleri zarar görmüş olduğunu hatırladığı camilerin hala ayakta durduğunu görmek bir nebze olsun içini rahatlatıyor.

          Selimiye Camii ve Edirne Müzesi’nin ardından hafızalarda bir fotoğraf karesiyle ölümsüzleşen; Edirne Öğretmen Okulu öğretmen ve öğrencileriyle resim çekildiği okula gittiğinde; Okulun girişinde Onu, annesi Zübeyde Hanım’ın heykeli karşılıyor. Buğulu gözleriyle geçmişe, başını annesinin dizlerine yasladığı günlere gidiyor.

          Bir sonraki durağı olan Eski Camii’den çıkınca biraz yürümek istediğini söylüyor. Yaklaşık iki yüz metre sonra solda; üzerinde asker giysisi ve pelerini, elinde kılıcıyla, batıya dönük heykelini seçiyor gözleri. Heykelin önünde ezberinden mırıldanıyor;

“Ey Türk gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”

          Heykelin etrafını dolaştığında bir yazı dikkatini çekiyor.

“Göğsünde bu heykeli taşıyan Edirne Çember boyunda kurulmuş Türk Bucağıdır.

Gazinin sevgisini göynünde yaşatır

Mustafa Kemal iman kaynağıdır.”

          Şehrin, trafiğe kapatılarak sosyal yaşamını canlandırmasına katkı sağlayan Saraçlar Caddesi’nde yürüyüşüne kaldığı yerden devam ediyor. Caddenin sağ kanadında yer alan kültür varlığı özelliğiyle özgünlüklerini halen muhafaza eden yapılara olduğu kadar sol kanadında ki geçmişte verilmiş uyumsuz imar izinleriyle yenilenen dükkanlara, mağazalara ve onların yerlerini işaret etmek isterken gözleri bozan renkli, devasal tabelalara şaşkınlık ve üzüntüyle bakıyor.

           Biraz dinlenmek için, postahaneye sırtını verip oturduğu bir bankta etrafı seyretmeye başlıyor. Geleceği emanet ettiği gençliğin küfürlü konuşmalarını duyuyor. Toplumsal vücudun organları olarak tabir ettiği insanların birbirinden ne kadar uzak ve soğuk olduklarına tanık oluyor. Yerde gördüğü çöpü almak yerine verilen hizmete sitem etmekte çekince görmeyenleri kınıyor. Dükkânların önünde hemşerisinden çok yabancıya rağbet eden esnafa kulak misafiri oluyor.

          Lozan Anıtı’nda sonlanmasını tahayyül ettiğim bu hayal, doksan sene sonra dokuz dakika bile sürmüyor. Oturduğu yerden hışımla ayağa kalkmasıyla oracıkta bitiyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçerik korunmaktadır !!