VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
BİZE ULAŞIN
YAZARLAR
Edirne Ahval Haber - edirneahval.com

@ Haber Tarihi : 22 Ekim 2018 11:33:40

0 Yorum

Kez Okundu.

FOTOĞRAFA ARA’SIZ ADANMIŞ BİR ÖMÜR HAKKINDA…

Edirne’ye ilk gelişim 1986 yılıydı.

Soğuk bir Aralık ayı günü olduğunu hatırlıyorum.

Bir gazeteci meslektaşımın cenazesi vardı.

Erken dönem Osmanlı mimarisinin anıtsal yapısı,

Eski Camii’nin son cemaat mahallindeydik…

Duvardaki Arap harfleriyle yazılı Allah yazısı karşımdaydı.

Ara Güler ustanın 1956 yılında çektiği,

onu dünyaya tanıtan bir kaç kült ederinden biri olan,

o ünlü fotoğrafının mekanıydı burası…

Etkili, hafızayı çizen, zihinde kendine yer açan

bir fotoğrafın, doğduğu yerde bulunmak,

bambaşka bir duygu labirentlerine savuruyor insanı…

O ünlü fotoğraf; önce ön planındaki çarşaflı iki kadın,

sonra arka planındaki Allah yazısı ile netleşmeye,

o mistik mekanda, bir gündoğumu güneşinin sabrıyla,

zihnimde aydınlanmaya başlamıştı.

Hayatın tüm renk hüzmeleri arasından süzülerek,

bir siyah beyaz yolculuğa çıkmıştım o hüzünlü günde…

O gün anladım ki, insan hafızasına,

bir dövme gibi kazınan görsele fotoğraf denir.

O gün anladım ki, fotoğraf denen şey,

unutulamayan, zamansızlaşmış bir görselmiş…   

           *************

Ara Güler…

Bir usta, bir duayen, bir gazeteci, bir foto muhabiri…

Bu ön sıfatların dışında asla,

başka bir kimlik tanımlamasını kabul etmedi zaten…

Fotoğraf, onun için kutsanmış bir belgeydi.

Sadece belgeleme aracıydı…

Fotoğraf, zamana tanıklık yapar; hayatın tutanağını tutardı...

Fotoğraf, tarihi zapt etme, makina ile onu durdurma olayıydı.

Usta, hiçbir zaman fotoğrafın sanat olduğunu,

onu, ne kadar zorlasalar bile, bir türlü söylemedi;

kimse ona bu cümleyi söyletmeyi başaramadı.

Sanat fotoğrafına da hep karşı çıktı.

İtiraf etmeliyim ki, bir fotoğrafçının estetik derdinin,

öncelikli olmasını düşünenlerin güzergahındayım.

Ara Güler içinse, fotoğrafta estetik kavramı,

zurnanın, hep en son deliği olmuştur.

Altın oran, bakış yönü boşluğu, bindirme, arka plan gibi

benzeri yapısal düzenlemeler, hiç umurunda olmadı…

Usta, onları hiç kaale almadı;

kompozisyon kurallarını kendine hiç dert edinmedi.

Fotoğraf röportajdı, haberin tutunduğu bastondu,

hikayesi olan portreler demekti.

Gördüğünü, görebildiği topluma göstermenin peşindeydi…

Oysa sanat fotoğrafının serüveni,

göstermek istediğinin peşine düşmekle başlıyordu.

O bunu yapmak istemedi, istememekle kalmadı;

geride bıraktığı tüm yaşamı boyunca da direndi.

Elbette bize de bu direnişe saygı duymak düşer…

             *************

Bir kaç gün önce,

Ara Güler ustanın Kumkapı Ermeni Balıkçıları

kitabının sayfaları arasında sepia bir gezintiye çıktım…

Zamanın derin dip akıntısına kapılıp, sürüklendim…

İstanbul’un Arnavut kaldırımlı sokaklarına,

çirozluk uskumruların asılıp ipe dizildiği

ahşap kafesli pencerelere, mahallerde

dolaşan yoğurtçulara, bozacılara, çıngıraklı suculara,

okul önündeki macun satıcılarına,

selam verdim.

Yanımdan yandan çarklı arabalı vapurları gelip geçti...

Salacak’ta, Moda’da, Kanlıca’da, Nakkaş Tepe’de

Orhan Veli’nin Burgaz Adası’ndaydım.

Gönül Yazar’ın Bebek sahilinde söylediği

nihavent şarkısını Küçüksu Sevda Tepesi’nde dinledim.

Bir liseli kıza delicesine yeniden aşık oldum.

İstanbul, modernizmin asitli kazanlarında eritilip,

yeniden kalıba dökülmeden önce,

ateş böcekli bahçelerde, gece saklambaçları

oynayan son İstanbul çocuklarıymışız meğerse…

Ara Güler demek,

o; ne kadar dünya fotoğrafçısı olsa da;

özgül ağırlığı İstanbul fotoğrafları olan,

neredeyse yüzyıllık görsel hafıza demektir…

Evet… Artık o Kumkapı yok!...

Artık Kumkapı’nın Ermeni balıkçıları da yok!..

Zaten Ara Güler’in o İstanbul’u da hiç yok artık…

Hayat ona sunulmuş boş bir film rulosu gibiydi;

her karesini, bir ömür boyu molasız ve ARA’sız

mükemmel biçimde doldurmaya, o kendini adamıştı...

Henüz Bu Haber İçin Yorum Yapılmamış
Adınız Soyadınız
Güvenlik Kodu
BENZER HABERLER