Mevlana’nın Yaşayan Yönü: Hoşgörü

Her milletin hayatında şahsiyet sahibi bilim, sanat, siyaset ve devlet adamları vardır. Onlar sahip oldukları derin bilgi, düşünce ve hayat yolunda gösterdikleri güzel davranışlarıyla sonraki nesillere her alanda örnek olur ve yol gösterirler. Onların bilim, düşünce, sanat ve davranışlarını özlerine uygun olarak anlamak ve uygulamak, sonraki nesilleri, çalışma hayatlarında kolayca başarıya ulaştırdığı gibi, şahsiyetlerini de koruyarak varlıklarını devam ettirmelerini mümkün kılar. Bu tür şahsiyetli bireylerden oluşan milletler de geçmişleriyle şimdiyi ve geleceği kolayca birleştirerek dünya milletleri arasındaki seçkin yerlerini alırlar.

Tarihimizde hem büyük mana/gönül adamlarımız, hem büyük madde/aksiyon adamlarımız vardır. Mevlana Celalettin Rumi (1207 Belh – 17 Aralı 1273 Konya) büyük mana/gönül adamlarımızdan biridir.  Yazdığı 26 bin beyitten oluşan 6 ciltlik Mesnevi’si, yüzyıllar boyunca Anadolu, Kafkaslar ve Balkanlarda evlerde, tekke ve zaviyelerde okunmuş ve insanımızın sanat ihtiyacını karşılamıştır. Daha da önemlisi, temel kitabımız Kur’an-ı Kerim’den esinlenen bilgi, düşünce ve duygularıyla Mesnevi, insanımızı terbiye etmiş, hem gündelik hayatını, hem sosyal hayatının düzenlemeye yardımcı olmuştur. Öyle ki edebiyat tarihimizde Balkanlarda Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i ile Yazıcıoğlu Mehmet’in Muhammediye’sinden sonraen çok okunan eser olduğuna dair söylentiler vardır.

Burada Yahya Kemal’in o ünlü cümlesini hatırlamanın tam zamanıdır: “Türkler Balkanları  pilav yiyerek ve Mesnevi okuyarak fethetmişlerdir”.

Türk edebiyatı tarihi, kanaatime göre hem eski zamanlarda, hem modern zamanlarda dört temel kitap üzerinde yükselmiş ve yükselmeye devam eden görkemli bir yapıdır: Onları şöyle sıralayabiliriz: Mevlana’nın Mesnevi’si, Korkut Ata’nın Dede Korkut’u, Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i ve Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ı. Bunlardan birini çekin, o muazzam yapı çöker…

Mesnevi’inaslı Farsça’dır. Bunun sebeplerini tartışmanın yeri burası değildir. Bu eser, bütün veya bölümler halinde, gerek manzum, gerek mensur olarak 32 kere Türkçe’ye çevrilmiştir. Sadece Türkçe’ye mi? Başta İngilizce olmak üzeredünyanın pek çok diline de çevrilmiştir. Sadece İngilizce’ye dört tane çevirisi vardır.

Bu çevirilerden bende hatırası olan iki tanesinden söz edeceğim.

Birincisi, Amil Çelebioğlu’nun düşündürücü kaderiyle ilgilidir… Marmara Üniversitesi’nde Yüksek Lisans Programı’nda Amil Çelebi oğlu hocamdı. Tez aşamasındaydık. Bir konuyu danışmak üzere hocayla görüşmem gerekiyordu. Amil Çelebioğlu, Mesnevi’yi on sekizinci yüzyılda asıl vezniyle dilimize çevirmiş olan Nahifi’nin üç ciltlik Osmanlıca çevirisini, günümüz alfabesiyle hazırlamış ve bastırmıştı. Akademik çevrelerde bu emeğe büyük bir saygı duyuluyordu. Aştırmalarımın sonunda öğrendim ki hoca, hacca gitmek istemiş, Türkiye’den vize alamayınca Almanya’ya gitmiş ve oradan aldığı Alman vizesiyle kutsal topraklara ulaşabilmiş. Bu bilgiyi öğrenince hocanın Hac’dan dönüşünü beklemeye başladım. Fakat ne yazık ki hoca Hac’dan dönmedi… 1990 yılında Mekke’de yaşanan Tünel Faciası’nda can verenler arasında hoca da bulunuyordu…Bu vesileyle hocama tekrar sevgi, hürmet ve “Fatiha”larımı gönderiyorum…

İkinci hatıram NationalInstitute of Modern Languages’in müdürüyle ilgilidir. Pakistan’ın başkenti Islamabad’da yabancılara dil öğreten bir enstitü vardır. O zamanlar bu enstitüde on dört yabancı dil öğretiliyordu. Onlardan biri Türkçe’ydi. Her yabancı dil programında anadilinden gelmiş en az iki okutman görevli bulunuyordu. Bu çerçevede bu kurumda görev yaparken bir gün enstitü müdürü bir toplantı yaptı. Kurumla ilgili sorunlar üzerinde konuştuktan sonra sözü, Mesnevi’yi İngilizce’ye başarılı bir şekilde çevirmiş olan Raynold A. Nicoholson’ın çevirisine getirdi. Nicoholson’ınMesnevi’yi niçin ve nasıl çevirdiğini uzun uzun anlattı. Anlattıkları arasında dikkatimi çeken noktalardan biri:

Nicoholson, her gün Mesnevi’yi çevirmek üzere çalışma masasına geçince, bir neyzeni odasının bir köşesindeki mindere oturtur ve ney üflemesini istermiş…

O günden beri,1990 doksanların ilk yılları, çevirme eyleminin kaynak eserdeki kelimelerin sadece sözlüklerdeki kuru anlamlarını erek dile aktarmaktan ibaret basit bir uğraşalanı olmadığını düşünmeye başladım…

Toplantının sonunda müdür bana döndü ve bir soru sordu: “Siz Türklerin bugün de ihtiyaç duyduğumuz “hoşgörü” anlayışını öne çıkaran Mesnevi gibi bir eseriniz varken, dünyada neden Gece Yarısı Ekspresi filmiyle tanınıyorsunuz?  Türk aydınları bunu sorguluyorlar mı?Ne düşünüyorlar?”

Salondaki dinleyicilerin yüzlerini bana çevirmelerini ve meraklı bakışlarla cevap beklediklerini hiç unutamıyorum…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçerik korunmaktadır !!