ANILARIN ÇIKMAZ SOKAĞI

On, on bir yaşlarındaydım. Mayıs ayının ikinci cumartesi günüydü. Ertesi gün kutlayacağımız Anneler Günü için iki kız arkadaşımla birlikte annelerimize hediye almaya çarşıya gitmiştik. O yıl Kaleiçi’ndeki okuluma her sabah tek başıma gittiğim için izin almak çok zor olmamıştı. Yokuş aşağı sokağın sonundaki otobüs durağına yürürken hangi hediyeyi alsak, harçlıklarımız yeter mi diye düşünürken aklımıza çok güzel bir fikir gelmişti. Çarşıya yürüyerek gidecek, yol paramızı da harçlıklarımıza ekleyerek daha güzel bir hediye alacaktık. Otobüs durağında hiç beklemeden Anadolu Lisesi istikametinde yürüyerek o zamanki adıyla Taşbahçe sokağına sapmıştık. Yaklaşık yarım saat sonra az uzakta heybetli silüetiyle karşımızda duran Bayezid Külliyesi’nin yanından kırmızı beyaz çizgileriyle geçen belediye otobüsünü görünce ne kadar doğru bir karar verdiğimizin sevinciyle önce II. Bayezid Köprüsü’nü ardından Yalnızgöz Köprüsü’nü geçtik. Makedonya Kulesi’nin gölgesinde biraz soluklandıktan sonra Alipaşa Çarşısı’nın kuytu serinliğine kendimizi bıraktık. Bir aşağı bir yukarı attığımız turdan sonra cebimizdeki paralarla girdiğimiz bir zücaciye dükkânından hediyelerimizi seçtik.    

Ben, annem için baklava desenli, kesme cam bir vazo almıştım. Ellerimizde hediye paketlerimiz, hayalimizde annelerimizin hediyeyi alırken yüzlerinde oluşacak tebessümleriyle hiç oyalanmadan dönüş yolunu tutmuştuk. Endüstri Meslek Lisesi’ni iki yüz üç yüz metre geride bırakmışken karşımıza; bizden yaşça küçük ama sayıca fazla bir çocuk grubu çıkmıştı. Grubun lideri olduğu elindeki çakıyı havada savuruşundan anlaşılan çocuğun  karşısında donup kalmıştık. Öyle ya böyle yol kesmeleri, külhanbeyi tavırları Yeşilçam filmlerinden başka bir yerde görmemiştik. Biz üç kız olduğumuz yerde elebaşının ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken köşedeki kahvehanenin önünde oturan bir amcanın sesiyle irkildik. Kasketli, yaşlı bir amca çocukların gelmişine geçmişine kalayı basınca haytalar, tozu dumana katarak bir ara sokakta gözden kayboldular. Kalbimiz bir an önce eve gitme telaşıyla çarparken, korktuğumuz anlaşılmasın diye adımlarımızı ağırdan almamızı söyleyen aklımız arasında git gel yaşasak da dönüş yolumuzu muhtemelen gelişimizden daha kısa sürede katettik. O gün yaşadığımız bu olayın üçümüzün arasında kalmasına karar verdik.

Aradan otuz sene geçti. Bu otuz sene boyunca o sokaktan birçok kez geçtim. Ama her geçişimde o gün, baklava desenli, kesme cam vazoyla ne zaman göz göze gelsem onca Anneler Günü hatırası içinden hep bu anı sivrilir. Orhan Kemal’in dediği gibi  “Güçlü bir hafıza, ağır bir cezadır. Ve işin kötüsü, iyi anıları nadiren, kötü anıları sıklıkla hatırlatır.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
error: İçerik korunmaktadır !!